Eylül 3, 2024

İngilizce En Çok Kullanılan 1000 Kelime ve Türkçe Anlamları

Bu sayfada, İngilizce öğreniminde temel taşlarından biri olan en çok kullanılan İngilizce kelimeler ve Türkçe anlamlarına yer verilmiştir. Dil öğrenirken kelime hazinesini geliştirmek, dilin doğru ve etkili kullanımı için büyük önem taşır. Burada sunulan kelimeler, günlük konuşmaların yanı sıra akademik ve profesyonel iletişimde de sıklıkla karşımıza çıkan yapı taşlarındandır. Her bir kelime, Türkçe karşılığı ile birlikte verilerek, öğrenme sürecinizde size rehberlik etmesi amaçlanmıştır. İster temel seviyede bir öğrenci olun, ister ileri düzeyde dilinizi geliştirmeye çalışan biri, bu kelimeler günlük dil becerilerinizin yanı sıra, İngilizce’yi daha iyi kavrayıp kullanmanızda size yardımcı olacaktır.

a: bir
abate: azalmak
about: hakkında
above: yukarıda
abridge: özetlemek
acclimate: alıştırmak
adjudicate: yargılamak
admonish: uyarmak
afraid: korkmak
after: sonra
again: tekrar
against: karşı
age: yaş
ago: önce
agree: katılmak
all: hepsi, tüm
all: tüm
allow: izin vermek
almost: neredeyse
also: ayrıca
always: her zaman
am: -ım, -um
ameliorate: geliştirmek
ameliorate: iyileştirmek
American: Amerikan
among: arasında
an: bir
and: ve
another: bir diğer
any: herhangi
appear: görünmek
area: alan
arm: kol
around: etrafında
arrive: varmak
art: sanat
articulate: açıkça ifade etmek
articulate: ifade etmek
as: olarak
ascertain: belirlemek
ask: sormak
aspect: yön
at: -de, -da
atom: atom
attenuate: zayıflatmak
augment: artırmak
away: uzak
baby: bebek
back: geri
bad: kötü
ball: top
bank: banka
bar: bar
base: taban, üs
bat: yarasa
be: olmak
bear: ayı; taşımak
beat: yenmek
because: çünkü
become: olmak
bed: yatak
before: önce
began: başladı
begin: başlamak
believe: inanmak
bell: zil
below: altında
beseech: yalvarmak
best: en iyi
better: daha iyi
between: arasında
bifurcate: ikiye ayırmak
big: büyük
bird: kuş
bit: parça
black: siyah
blood: kan
blow: üflemek
board: tahta, kurul
body: beden
body: vücut
bolster: desteklemek
bone: kemik
book: kitap
both: her ikisi
bottom: alt
boy: erkek çocuk
branch: dal
bread: ekmek
break: mola, kırmak
bright: parlak
bring: getirmek
broke: kırdı
brother: kardeş
brown: kahverengi
build: inşa etmek
burn: yanmak
business: iş, ticaret
but: ama
buy: satın almak
by: tarafından
calibrate: ayarlamak
call: çağırmak
can: -ebilmek, -abilmek
capital: başkent
capitulate: teslim olmak
captain: kaptan
car: araba
care: bakım
carry: taşımak
case: durum
cat: kedi
catalyze: katalize etmek
catch: yakalamak
caught: yakalandı
cell: hücre
cent: sent
center: merkez
century: yüzyıl
chair: sandalye
change: değişim, değiştirmek
change: değiştirmek
character: karakter
charge: ücret
chick: civciv
chief: şef
child: çocuk
choose: seçmek
chord: akor
circle: çember
city: şehir
class: sınıf
clean: temiz
clear: açık, net
climb: tırmanmak
clock: saat
clothe: giydirmek
cloud: bulut
coalesce: birleşmek
coast: sahil
coerce: zorlamak
cold: soğuk
collect: toplamak
colony: koloni
color: renk
come: gelmek
commemorate: anmak
community: topluluk
company: şirket
compare: karşılaştırmak
compel: zorlamak
complete: tamamlamak
conflate: birleştirmek
connect: bağlamak
consider: düşünmek
consonant: ünsüz
construe: yorumlamak
continue: devam etmek
control: kontrol
cook: pişirmek
cool: serin
copy: kopya
corn: mısır
corner: köşe
cost: maliyet
could: -ebilirdi, -abilirdi
count: saymak
country: ülke
cow: inek
crease: kırışıklık
create: yaratmak
crop: mahsul
crowd: kalabalık
cultivate: yetiştirmek
current: akım
curtail: kısaltmak
cut: kesmek
dad: baba
dance: dans
danger: tehlike
day: gün
dead: ölü
dear: sevgili
death: ölüm
decimal: ondalık
decipher: deşifre etmek
defer: ertelemek
degree: derece
delineate: belirlemek
delve: derinlemesine araştırmak
depend: bağlı olmak
deploy: yerleştirmek
deprecate: küçümsemek
describe: tanımlamak
desert: çöl
design: tasarım
deter: caydırmak
deviate: sapmak
dictionary: sözlük
die: ölmek
different: farklı
difficult: zor
direct: doğrudan
discuss: tartışmak
disseminate: yaymak
dissipate: dağılmak
divide: bölmek
division: bölme
divulge: açığa vurmak
do: yapmak
doctor: doktor
dog: köpek
dollar: dolar
door: kapı
dress: elbise
drink: içmek
drop: damla
duck: ördek
during: sırasında
each: her biri
ear: kulak
early: erken
eat: yemek yemek
edge: kenar
effect: etki
egg: yumurta
eight: sekiz
either: ya
elate: mutlu etmek
electric: elektrik
element: element
elicit: ortaya çıkarmak
else: başka
elucidate: açıklamak
embody: somutlaştırmak
embolden: cesaretlendirmek
empower: güçlendirmek
end: son
endeavor: çabalamak
endorse: onaylamak
enemy: düşman
energy: enerji
engender: neden olmak
engine: motor
enigma: muamma
enough: yeterli
enrich: zenginleştirmek
enter: girmek
enthrall: büyülemek
entrench: yerleştirmek
equal: eşit
especially: özellikle
even: bile
ever: hiç
every: her
evoke: anımsatmak
exacerbate: kötüleştirmek
exact: kesin
except: hariç
excite: heyecanlandırmak
exculpate: suçsuzluğunu kanıtlamak
exercise: egzersiz
exonerate: aklamak
expect: beklemek
expedite: hızlandırmak
experiment: deney
expunge: çıkarmak
extrapolate: tahmin etmek
exude: yaymak
eye: göz
fabricate: uydurmak
face: yüz
facilitate: kolaylaştırmak
fact: gerçek
fair: adil
family: aile
famous: ünlü
far: uzak
fast: hızlı
fat: yağ
father: baba
favor: iyilik
fear: korku
feel: hissetmek
feet: ayaklar
fell: düştü
felt: hissetmek
few: birkaç
fig: incir
fight: mücadele
find: bulmak
finger: parmak
finish: bitirmek
fire: ateş
first: ilk
fish: balık
fit: uygun
five: beş
flat: düz
floor: zemin
flow: akış
flower: çiçek
fluctuate: dalgalanmak
follow: takip etmek
foment: kışkırtmak
for: için
forest: orman
fortify: güçlendirmek
forward: ileri
foster: teşvik etmek
four: dört
fraction: kesir
fresh: taze
friend: arkadaş
from: -den, -dan
fruit: meyve
fun: eğlence
galvanize: harekete geçirmek
game: oyun
garden: bahçe
garner: toplamak
gas: gaz
general: genel
gentle: nazik
get: almak
girl: kız
give: vermek
glad: memnun
glass: cam
go: gitmek
goad: kışkırtmak
gone: gitmiş
good: iyi
govern: yönetmek
government: hükümet
grand: büyük, muhteşem
grapple: cebelleşmek
grass: çim
great: harika
grew: büyüdü
ground: zemin
group: grup
guess: tahmin etmek
guide: rehber
gun: silah
hair: saç
half: yarım
hand: el
happen: olmak
happen: olmak, meydana gelmek
happy: mutlu
harness: kullanmak
have: sahip olmak
he: o (erkek)
head: baş
hear: duymak
heard: duydu
heart: kalp
heavy: ağır
heed: dikkate almak
held: tutuldu
help: yardım etmek
her: onun (kadın)
high: yüksek
hill: tepe
him: onu (erkek)
hinder: engel olmak
his: onun (erkek)
history: tarih
hit: vurmak
hold: tutmak
hole: delik
home: ev
hope: umut
horse: at
hour: saat
house: ev
how: nasıl
however: ancak
huge: devasa
human: insan
hundred: yüz
hunt: avlanmak
hurry: acele
I: ben
ice: buz
idea: fikir
if: eğer
illuminate: aydınlatmak
imagine: hayal etmek
imbibe: içmek
imbue: aşılamak
impede: engel olmak
important: önemli
in: -de, -da
in: içinde, -de, -da
incentivize: teşvik etmek
include: içermek
incorporate: birleştirmek
indicate: belirtmek
industry: endüstri
infiltrate: sızmak
information: bilgi
infuse: demlemek
innovate: yenilik yapmak
insect: böcek
instant: an
instigate: kışkırtmak
instrument: enstrüman
integrate: entegre etmek
interest: ilgi
interject: araya girmek
into: içine
inundate: su basmak
invoke: çağırmak
iron: demir
issue: konu, sorun
it: o
its: onun (nötr)
jettison: atmak
job: iş
join: katılmak
jostle: itişmek
joy: neşe
jump: zıplamak
just: sadece
juxtapose: yan yana koymak
keep: tutmak
kept: saklanmış
key: anahtar
kid: çocuk
kill: öldürmek
kind: tür, çeşit
kindle: tutuşturmak
king: kral
knead: yoğurmak
knew: biliyordu
knit: örmek
know: bilmek
lacerate: yırtmak
lady: bayan
lake: göl
large: büyük
last: son
later: sonra
law: kanun
law: yasa
lay: yatırmak, koymak
lead: öncülük etmek
learn: öğrenmek
least: en az
leave: ayrılmak
leg: bacak
length: uzunluk
less: daha az
let: izin vermek
leverage: avantaj sağlamak
liaise: bağlantı kurmak
lie: yalan
lift: kaldırmak
light: ışık
like: gibi
line: hat, çizgi
liquid: sıvı
list: liste
listen: dinlemek
little: küçük
live: yaşamak
locate: yerini belirlemek
log: kütük
lone: yalnız
long: uzun
look: bakmak
lose: kaybetmek
lost: kaybedilmiş
lot: çok
loud: yüksek sesli
love: sevgi, aşk
magnet: mıknatıs
main: ana
major: büyük
make: yapmak
man: adam
manifest: göstermek
map: harita
market: pazar
master: ustalık
match: maç
material: malzeme
matter: madde
me: bana, beni
mean: demek, anlamına gelmek
meant: anlamına gelmek
measure: ölçmek
meat: et
mediate: arabuluculuk yapmak
meet: buluşmak
meet: buluşmak, karşılamak
melody: melodi
member: üye
metal: metal
method: yöntem
middle: orta
might: belki
mile: mil
milk: süt
million: milyon
mimic: taklit etmek
mine: maden
minute: dakika
miss: özlemek
mitigate: hafifletmek
mix: karıştırmak
mobilize: seferber etmek
modern: modern
modify: değiştirmek
mollify: yatıştırmak
moment: an
money: para
month: ay
morning: sabah
most: en çok
mother: anne
motion: hareket
mount: monte etmek
mountain: dağ
mouth: ağız
move: hareket etmek
Mr.: Bay
much: çok
must: -meli, -malı
muster: toplamak
my: benim
name: isim
narrate: anlatmak
nation: ulus
national: ulusal
natural: doğal
nature: doğa
navigate: yönlendirmek
near: yakın
necessary: gerekli
neck: boyun
need: gerekmek
need: ihtiyaç duymak
need: ihtiyaç, gerekmek
neighbor: komşu
never: asla
new: yeni
next: sonraki
nice: hoş
night: gece
no: hayır
noon: öğlen
north: kuzey
not: değil
nothing: hiçbir şey
notice: fark etmek, duyuru
now: şimdi
nuance: ince ayrıntı
nullify: geçersiz kılmak
number: numara
numeral: rakam
nurture: beslemek
obfuscate: karıştırmak
observe: gözlemlemek
obstruct: engellemek
occur: meydana gelmek
of: -nın, -nin
off: kapalı
offer: teklif
office: ofis
often: sık sık
oil: yağ
old: eski
on: üzerinde
once: bir kere
once: bir kez
one: bir
only: sadece
open: açık
operate: işletmek
or: veya
orchestrate: düzenlemek
orchestrate: yönetmek
order: sipariş, düzen
organ: organ
original: orijinal
oscillate: dalgalanmak
ossify: kemikleşmek
other: diğer
our: bizim
out: dışarı
over: üzerinde
overhaul: genel bakım yapmak
own: kendi
oxygen: oksijen
pair: çift
paper: kağıt
paragraph: paragraf
parent: ebeveyn
parry: savuşturmak
part: parça
party: parti
pass: geçmek
past: geçmiş
path: yol
pattern: desen
pay: ödemek
people: insanlar
perhaps: belki
period: dönem
permeate: sızmak
perpetuate: sürdürmek
person: kişi
phrase: ifade
pick: seçmek
piece: parça
place: yer
plain: düz
planet: gezegen
play: oynamak
play: oyun
please: lütfen
poem: şiir
point: nokta
polarize: kutuplaştırmak
political: politik
poor: fakir
populate: nüfuslandırmak
pose: poz vermek
position: pozisyon
post: posta
power: güç
practice: pratik
present: mevcut, hediye
president: başkan
pretty: güzel
print: yazdırmak
probable: olası
problem: problem
process: süreç
product: ürün
program: program
proliferate: çoğalmak
propel: ilerletmek
proper: uygun
protect: korumak
prove: kanıtlamak
provide: sağlamak
pull: çekmek
pursue: takip etmek
push: itmek
put: koymak
quarantine: karantina
quell: bastırmak
quench: söndürmek
question: soru
quiet: sessiz
quite: oldukça
quotient: bölüm
race: yarış
radio: radyo
rail: ray
rain: yağmur
raise: yükseltmek
range: aralık
rather: daha doğrusu
reach: ulaşmak
ready: hazır
real: gerçek
really: gerçekten
reason: sebep
rebuff: geri çevirmek
recalibrate: yeniden kalibre etmek
recapitulate: özetlemek
receive: almak
reciprocate: karşılık vermek
reconcile: uzlaştırmak
red: kırmızı
region: bölge
reinvigorate: yeniden canlandırmak
rejuvenate: gençleştirmek
relinquish: vazgeçmek
remember: hatırlamak
renovate: yenilemek
replicate: kopyalamak
reply: cevap
represent: temsil etmek
resilient: dirençli
result: sonuç
resurrect: diriltmek
resuscitate: canlandırmak
revamp: yenilemek
reverberate: yankılanmak
revere: saygı duymak
revitalize: canlandırmak
rich: zengin
ride: binmek
right: doğru, hak
right: sağ; doğru
ring: yüzük
rise: yükselmek
river: nehir
road: yol
rock: kaya
roll: rulo
room: oda
root: kök
rose: gül
row: sıra
rub: ovuşturmak
rule: kural
run: koşmak
safe: güvenli
sail: yelken
salvage: kurtarmak
same: aynı
sand: kum
sat: oturdu
save: kaydetmek
say: demek
scaffold: iskele kurmak
scale: ölçek
school: okul
scrutinize: dikkatle incelemek
search: arama
season: mevsim
second: ikinci
second: saniye
section: bölüm
see: görmek
seed: tohum
seem: gibi görünmek
segment: segment
send: göndermek
sense: duyu
sent: gönderildi
separate: ayrı
serve: hizmet etmek
service: hizmet
set: set, ayarlamak
settle: yerleşmek
seven: yedi
several: birkaç
shall: -acak, -ecek
share: paylaşmak
sharp: keskin
she: o (kadın)
sheet: çarşaf
shell: kabuk
shepherd: gütmek
ship: gemi
shore: kıyı
short: kısa
should: -meli, -malı
shout: bağırmak
show: göstermek
side: taraf
sight: görüş
sign: işaret
silent: sessiz
silver: gümüş
similar: benzer
simple: basit
simulate: simüle etmek
since: -den beri
sing: şarkı söylemek
single: tek
sister: kız kardeş
sit: oturmak
six: altı
size: boyut
skill: beceri
skin: deri
sky: gökyüzü
slave: köle
sleep: uyumak
slow: yavaş
small: küçük
smile: gülümseme
so: bu yüzden
social: sosyal
soft: yumuşak
soil: toprak
soldier: asker
solution: çözüm
solve: çözmek
some: biraz, bazı
something: bir şey
son: oğul
song: şarkı
soon: yakında
south: güney
space: uzay
speak: konuşmak
speech: konuşma
speed: hız
spend: harcamak
spoke: konuştu
spot: nokta
spring: ilkbahar
square: kare
stand: durmak
start: başlamak
state: devlet
station: istasyon
steam: buhar
steel: çelik
step: adım
stick: çubuk
stifle: boğmak
stigmatize: damgalamak
still: hala
stone: taş
stop: durmak
store: mağaza
story: hikaye
straight: düz
strange: garip
stream: akarsu
streamline: verimliliğini artırmak
string: ip
student: öğrenci
study: çalışma; öğrenmek
subject: konu
substance: madde
substantiate: doğrulamak
subvert: altüst etmek
such: böyle
sudden: aniden
suffix: ek
sugar: şeker
suggest: önermek
suit: takım
summer: yaz
supply: tedarik
support: destek
sure: emin
surprise: sürpriz
sustain: sürdürmek
syllable: hece
symbol: sembol
synthesize: birleştirmek
synthesize: sentezlemek
system: sistem
table: masa
take: almak
talk: konuşmak
tall: uzun
tantalize: cezbetmek
team: takım
teeth: dişler
tell: söylemek
temperature: sıcaklık
ten: on
than: -den daha
thank: teşekkür etmek
that: şu, bu, o
the: belirli artikel
their: onların
them: onları
then: sonra
there: orada
these: bu
they: onlar
thick: kalın
thin: ince
thing: şey
think: düşünmek
third: üçüncü
this: bu
though: -e rağmen
three: üç
thrive: gelişmek
thus: böylece
tie: bağlamak
time: zaman
tiny: minik
to: -e, -a
today: bugün
together: birlikte
told: söyledi
tone: ton
too: de, da (aynı zamanda çok)
took: aldı
top: tepe, üst
touch: dokunmak
toward: -e doğru
town: kasaba
track: iz
trade: ticaret
train: tren
transcend: aşmak
travel: seyahat
triangle: üçgen
trip: gezi
trouble: sorun
true: doğru
truncate: kısaltmak
try: denemek
tube: tüp
turn: dönmek
twenty: yirmi
two: iki
type: tip
under: altında
undermine: baltalamak
underscore: vurgulamak
understand: anlamak
unnerve: sinirlerini bozmak
until: -e kadar
up: yukarı
uphold: desteklemek
upon: üzerine
us: bize
use: kullanmak
usual: alışılmış
validate: onaylamak
value: değer
vary: değişmek
venerate: saygı göstermek
venture: girişim
verb: fiil
very: çok
vibrant: canlı
view: görüş
vilify: kötülemek
village: köy
visit: ziyaret
voice: ses
vowel: sesli harf
walk: yürümek
wall: duvar
want: istemek
war: savaş
warrant: garanti etmek
wash: yıkamak
watch: izlemek
water: su
wave: dalga
way: yol
we: biz
wear: giymek
weather: hava
week: hafta
weight: ağırlık
weld: kaynak yapmak
well: iyi
west: batı
what: ne
when: ne zaman
where: nerede
whet: bilemek
whether: -ip -mediğini
whether: olup olmadığını
which: hangi
while: -iken
white: beyaz
who: kim
whole: bütün
whose: kimin
why: neden
wide: geniş
wild: vahşi
will: -ecek, -acak
wind: rüzgar
window: pencere
wing: kanat
winter: kış
wire: tel
wish: dilemek
with: ile
without: olmadan
woman: kadın
women: kadınlar
won’t: olmayacak
wood: odun
word: kelime
work: çalışmak
work: iş, çalışmak
world: dünya
would: -ecekti, -acaktı
write: yazmak
written: yazılmış
wrote: yazdı
xenial: konuksever
yard: avlu
yarn: iplik
year: yıl
yearn: özlemek
yellow: sarı
yes: evet
yet: henüz
yoke: bağlamak
you: sen, siz
young: genç
your: senin, sizin
zealously: hevesle
zest: heves

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir