Bozcaada, Türkiye’nin kuzeybatısında yer alan ve tarihi dokusu, dingin sokakları ve ünlü bağlarıyla bilinen bir ada. Ege Denizi’nin serin sularına komşu bu küçük ada, ziyaretçilerine hem tarih hem de doğa içinde unutulmaz bir kaçamak sunuyor. Şimdi size, bu büyüleyici adanın atmosferini yakından hissettirecek kısa bir gezi yazısı örneği sunacağım.
Mavi ve yeşilin kucaklaştığı yer, Bozcaada… Ada, ilk adımınızı attığınız andan itibaren sizi başka bir zaman dilimine taşıyor. Daracık taş sokaklarında yürürken, her bir köşede tarihle karşılaşıyorsunuz. Eski Rum evleri, şimdilerde butik otel ve şirin kafelere dönüşmüş durumda. Sabah erkenden başladığım adayı keşif turunda eski bir taş evin bahçesinde mola verdim. Burası, adanın meşhur üzümlerinden yapılan şaraplardan tadabileceğiniz cinsten bir mekan.
Öğle saatlerinde, adanın ünlü plajlarından Ayazma’ya doğru yöneldim. Plajın turkuaz renkli suları, güneşin altında pırıl pırıl parlıyordu. Denizden çıkıp, sahil boyunca dizilmiş çardaklar altında bir şeyler atıştırdıktan sonra, adanın batı ucuna doğru pedal çevirdim. Gün batımı saatlerinde, Polente Feneri’ne ulaştığımda karşılaştığım manzara karşısında nefesim kesildi. Güneş, adaya veda ederken gökyüzü bir ressamın paletinden fırlamışçasına kızıl bir tablo çiziyordu.
Bozcaada’da geçirdiğim her an, huzurlu ve dingin bir tatilin ne demek olduğunu bir kez daha hatırlattı bana. Adanın doğal güzelliklerine her baktığımda, doğanın bizlere sunduğu sınırsız hediyeleri düşündüm. Ve ada, bana gösterdiği tüm güzellikleriyle, tekrar tekrar gelmek için birçok neden sundu.
Bu gezi yazısı, Bozcaada’nın doğasına, tarihine ve kültürel özelliklerine değinen kısa bir örnek sunmaktadır. Okuyucularının adanın eşsiz yönlerini keşfetme arzusunu uyandırmayı hedefler.