Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı olarak geliştirdiği Atatürkçülük, ülkenin modernleşme ve ilerleme yönünde atılan adımların temelini oluşturmaktadır. Atatürkçülük, hem bir devrimcilik hem de bir ulusçuluk anlayışını içinde barındırır ve bu iki temel üzerine inşa edilen birçok ilke ile Türkiye’nin çağdaş bir devlet olarak şekillendirilmesini amaçlar.
Atatürkçülüğün temel ilkeleri arasında Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılapçılık yer alır. Her bir ilke, hem bireysel hem de toplumsal anlamda Türkiye’nin modernleşme sürecine katkı sağlamıştır ve sağlamaya devam etmektedir.
**Cumhuriyetçilik**, Atatürkçülüğün temel taşlarından biridir. Bu ilke, yönetimin halk tarafından seçilen temsilciler aracılığıyla gerçekleştirilmesini savunur. Cumhuriyetin kurulmasıyla, monarşi ve sultanlık gibi tek kişinin hükmettiği yönetim biçimleri sona ermiş ve demokratik bir yönetim anlayışı hâkim olmuştur.
**Milliyetçilik** ise, Atatürk’ün vurguladığı şekliyle etnik ayrımcılıktan uzak, ülkenin bütünlüğünü ve birliğini ön planda tutan bir anlayıştır. Türk milletini modern dünyada ileriye taşıyacak olanın, milli bir bilinç ve ortak bir hedef doğrultusunda birlikte hareket etmek olduğunu belirtmiştir.
**Halkçılık** prensibi, devletin temelini oluşturan halkın, her türlü ayrımcılıktan uzak, eşitlikçi bir anlayışla yönetilmesini savunur. Atatürk, toplumun her kesiminden insanların devlet yönetiminde söz sahibi olması gerektiğini vurgulamıştır.
**Devletçilik**, ekonomide devletin rolünün artırılması ve kaynakların milli çıkarlar doğrultusunda kullanılması gerektiğini ifade eder. Bu ilke, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını ve kalkınmasını hedefler.
**Laiklik**, Atatürkçülüğün belki de en önemli ilkelerinden biridir. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, bireylerin dini inançlarının devlet politikalarından bağımsız olması gerektiğini savunur. Bu sayede bireylerin inanç özgürlüğü korunmuş ve bilimsel, akılcı bir yönetim anlayışı teşvik edilmiştir.
**İnkılapçılık** ise, devamlı yeniliklere ve çağdaşlaşmaya açık bir toplum yaratmayı amaçlar. Atatürk, mevcut durumdan daha iyiye ulaşmanın ancak sürekli reformlar ve yeniliklerle mümkün olabileceğini belirtmiştir.
Bu ilkeler ışığında Atatürkçülük, Türkiye’nin modern dünya ile entegre olmasını sağlamakla kalmamış, aynı zamanda ulusal kimliğini de güçlendirmiştir. Atatürk’ün “En büyük eserim” dediği Türkiye Cumhuriyeti, bu ilkeler sayesinde hem iç hem de dış politikada saygın bir konuma erişmiştir. Böylece Atatürkçülük, sadece tarihi bir miras değil, aynı zamanda geleceğe yön veren canlı ve dinamik bir düşünce sistemidir.