“Ağzını aramak”, birinin düşüncesini, niyetini ya da gizlediği bilgiyi doğrudan sormadan, dolaylı ve dikkatli sorularla öğrenmeye çalışma anlamı taşır. Genellikle konuşmayı “laf arasında” açma, konu değiştirip geri dönme, küçük ipuçlarından büyük resim çıkarma gibi stratejilerle yapılır; amaç karşıdakini savunmaya geçirmeden nabız yoklamaktır. Bu yönüyle “ağzından laf almak”tan daha örtük, “nabız yoklamak”tan ise daha bilgi odaklıdır. İş yerinde terfi planlarını anlamaya çalışan bir çalışanın yöneticisine “Yeni projelerden kim sorumlu olacakmış?” diye sorması ya da bir ebeveynin ergen çocuğuna “Okulda kimlerle takılıyorsun, yeni kulüpler var mı?” diye yoklaması buna örnektir. İfade, çoğu bağlamda tarafsızdır; ancak manipülatif kullanıldığında gizliden bilgi devşirme, mahremiyete sınır ihlali çağrışımı yapabilir. Bu yüzden ton, zamanlama ve soru biçimi belirleyicidir; açık iletişimin mümkün olduğu durumlarda dolaylı yollara başvurmak güveni zedeleyebilir.
Kullanımda genellikle iyelik ekiyle kurulur: “Onun ağzını aradım”, “Biraz ağzını arayalım”, “Bugün toplantıda herkesin ağzını arıyorlardı.” Cümleye belirsizlik ve temkin katan zarflar (“yavaş yavaş”, “üstü kapalı”, “sanki başka bir şey soruyormuş gibi”) deyimin doğal eşlikçileridir. Gazetecilik, pazarlık, diplomasi ve insan ilişkilerinde bilgi toplama tekniği olarak başvurulur; fakat etik sınırlar önemlidir: “Haber değeri var mı, rızası var mı, güvene zarar verir mi?” gibi sorular düşünülmelidir. “Ağzını aramak” bazen karşı tarafın kendini gönüllüce açmasına zemin hazırlayan güvenli bir köprü de kurabilir: “Bugün nasıldın?” yerine “Toplantıdan sonra nasıl hissettin?” gibi yumuşak, açık uçlu sorular bilgiye götürür. Özetle deyim, doğrudan sorgulamanın yerine incelikli soru ve dinleme becerileriyle bilgiyi yüzeye çıkarma sanatını anlatır.