Arapça’nın kadim sözleri, kumların ötesinden gelir,
Her hece, her harf, tarihle örülüdür derin.
Fırat’ın kıyısında, Nazım’la yankılanır,
Divan’da, kasidelerde sultanların tezini belirler.
Türkçeyle dans eder, Arapça’nın nazik dokunuşu,
Bir köprü kurar, dilin yüreğine doğru.
Bir el uzanır Mısır’dan Anadolu’ya,
Şairin kaleminden dökülür, sözler ahenkli.
Şiirin ruhu Arap, Türk’ün sesiyle buluşur,
Mozaik parçaları gibi, renk renk, toprak toprak.
Birleşir düşler, yarım kalmış aşklar gibi,
Bir dilde yaşar, diğerinde sürer aşk.
Klasik döngüler, modern söylemler iç içe,
İbn-i Sina’yla Yunus’un dili gönüldendir.
Gazeller, rubailer, serbest ölçüler yaşar,
Arapça şiirin Türkçesiyle anlamı genişler.
Hüzün ve neşe, zafer ve direniş,
Her bir satırda bir başka his yaşanır.
Arapça şiir, Türkçinin yüreğine işler,
Medeniyetler sohbetinde, dil dil değil, insan imiş.